22 Temmuz 2012 Pazar

kırk oda - 1

boyacıköy’de kanlı bir aşk cinayeti
”*çaresizim inan. ne yapabiliriz ki hem? elden ne gelir? her şey için çok geç. ben ömrüm boyunca seni bekledim. ama geç geldin sen. çok geç.
-daha önceleri hep başka şeyler oldu, başka şeyler, hep ayağıma takılan bir sürü şey…
*çok seviyor beni. hiç olmazs beni çok seven biriyle evlenmek istedim. geç kaldın sen. çok geç geldin.
….
-ben deliririm sen gidersen. ölürüm. öldürürüm.
*zamanla unutursun. zaman her şeyi onarır. sen çok güçlü ve çok akıllı bir insansın.
-güçlü ve akıllı olmak istemiyorum. artık mutlu olmak istiyorum.
*güçlüsün sen inan, çok güçlüsün. güveniyorum sana. direnirsin zamana ve kazanırsın.
-yanlış bir zafer olmaz mı bu?
*olsun ne çıkar? hangi zafer doğru kazanılıyor ki sevgilim?
*’niye anlamıyorsun?’ dedi gelin. ‘aşkımız bir günahtı’
-son sözün bu mu?
*bu, yazık ki bu.
-ama hiçbir şey konuşmadık ki, hiçbir şey konuşmadık daha.
*konuşacak bir şey yok inan. geç kaldın. geç kaldık. hepsi bu. ama düşünsene hiç olmazsa severek ayrılıyoruz. hiç olmazsa bu ayrılığı yaşatacağız kendimizde.
-adını söyle bana, hiç olmazsa adını söyle.
*ne önemi var ki adımın? zaten şu yaşadığımızın da bir adı yok ki sevgilim. yaşandı, güzeldi ve bitti. ayrılık bir sevda kaderidir. bilirsin; öğrenmiş olmalısın. öğretmiş olmalılar.”
(16-17-18)

stelyanos hristopulos gemisi
“çünkü her şey mutlaka bir şeye dayandırılır.(insanlar başka türlü rahat edemezler)” (21)

makas
“bazı şeyleri ötekilere/onlara anlatmak güçtür. anlamaya hazırdırlar. anlamak isterler. anlamaya çalışırlar. fakat asıl zor olanın, sizin için güç olanın, bu anlatma çabası olduğunu anlamazlar.” (58)
“hayatımda bir şeyler değişsin istiyorum. sürekli bir şeyler değişsin. sonra da çok korkuyorum. her şey değişecek diye korkuyorum.” (59)
“hiç önemsemiyormuş gibi gözüküp, deliler gibi önemsiyordum. bu da benim ikilemimdi.” (66)
“evet, onlardan (insanlardan) gizlice nefret ediyordum. nefretimi aşırı nezaketimle örtüyor, onlara hep anlayışlı ve yakın davranmaya özen gösteriyordum. (…) onları hor görüyordum, küçümsüyordum, yaşamlarında bir büyük eksiklik, bir boşluk varmış gibi geliyordu.” (69)
“her şeyi anlıyor, herkesi tanıyor, her sorunu kavrıyor, yani kavraya anlaya yaşlanıyordum. anlamak yorgunuydum. bu yüzden kimseye kızamıyordum. kimseden doya doya nefret edemiyordum. kimseye ağız dolusu küfredemiyordum, kimseye deliler gibi öfkelenemiyordum.” (71)

hedda gabler diye bir kadın
“hiçbir şeyi sahiden yaşayamıyorum. sevinemiyorum, sevemiyorum. bütün duyarlılıklarım sahte, düşünülmüş, tasarlanmış, bütün inceliklerimin etkisi ve sonuçları hesaplanmış. bütün duyarlı yanlarımın çürüdüğünü duyumsuyorum. sanki gövdemin bir parçası usul usul çürüyor. karşı çıktığım bir dünyanın parçası oluyorum. (…) acı çekmeyi kuruyorum, sevmeyi, aşık olmayı, dost, arkadaş olmayı kuruyorum. sonra kurduklarımı yaşıyorum, kurduklarıma insanları inandırmak istiyorum.inanmadıkları zaman deliriyorum, suçluyorum, suçlanıyorum.” (95-96)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Varsa bir diyeceğiniz, buradan buyurun.