5 Kasım 2013 Salı

araf

Uzun zamandır yazamadığım kitap alıntıları yazılarıma tekrar başlamak istedim. Askerde 26 kitap okuyunca (evet askerlik az zamanda çok kitap okuma imkanı tanımasıyla güzel sayılabilecek bir görev.) alıntılarını paylaşacak çok kitap oldu. Yerli, yabancı bu kitapların hepsini paylaşmayı kendime ödev bilir, ilk kitaptan alıntılara geçebilirim.

İyi okumalar :)



..."Yoldan çıkmış" lafı tam da onu anlatıyordu, hayatının son beş, on, on beş yılı böyle geçmişti... kendini ne siyasetin akıntısı ne de bilimin adacığına konumlandırabilmiş bir siyaset öğrencisi; evlilik müessesesinin flora ve faunası içinde nefes almakta zorlanan işin acemisi bir koca; kendini evinde hissedememekten mustarip bama artık ebinin nederede olduğunu da bilmeyen bir göçmen; ne İslam'la ne de başka bir dinle alakası olsun istemeyen bir  doğuştan Müsüman; Tanrı'nın bilinebilirliğine değil Tanrı'nın kendisini bilmesine karşı çıkan bir bilinemezci. Buydu işte. Bütün bunlar ve daha fazlası... syf:22

...Aşık olmak sevgilinin isimlerini kendine mal etmektir, aşkın bitmesi ise isimlerin iadesi. İsimler insanların varoluş kalelerine uzanan köprülerdir. Onlar vasıtasıyla başkaları, hem dostlar hem de düşmanlar parmak ucunda içeri girmenin bir yolunu bulurlar. Birinin adını öğrenmek varoluşunun yarısını ele geçirmektir, gerisi parçalardan ve ayrıntılardan ibarettir. Çocuklar bunu ruhlarının derinliklerinde bilirler. Bir yabancı isimlerini sorduğunda içgüdüsel olarak söylemeyi reddetmeleri bundandır. Çocuklar isimlerin gücünü idrak eder, ama büyüdüklerinde unutuverirler... syf:33

...İyi de bir insana neden ömür boyu geçerli olacak şekilde tek bir isim veriliyordu başka bir isim de verilebilecekken, hatta isminin harfleri karıştırılıp aynı isimden yenileri türetilebilecekken? Kendimiz de dahil etrafımızdaki her şeyi yeniden adlandırma şansı ne zaman alınmıştı elimizden?
    Doğuştan bana verilen bir isme ilanihaye mıhlanıp yapıştığımı bilmek nasıl sıkmaz ki canımı, hayattaki yegane tesellim kendim olmamayı başabilme şansımken? İsimleri sonsuza kadar sabitleyen bir dünyaya saplanmışım, harflerin çığırından çıkmasına izin vermeyen. Ama ne vakit kaşığımı alfabe çorbasına daldırsam ismimi ve onunla birlikte kaderimi yeniden düzenlemek üzere yeni harfler yakalamayı umuyorum. Daima endişeli ellerde eskiden olduğun şey olmama... adını bile kırık bir oyuncak gibi fırlatıp atma olasılığının özlemini çekiyorum... syf:70

Bu insanların hiçbirinin onun kim olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Tek birinin bile. Teker teker hepsi için Hiç kimseydi, saf ve mükemmel -tümüyle isimsiz, geçmişsiz ve dolayısıyla kusursuz. Hiç kimse olduğu için Herhangi birisi olabilirdi. İsimsizlik cilası altında neredeyse görünmekleşecek kadar şeffaf bir maddedn oluşan bu aidiyetsiz boşluk ne harikaydı; hemen herkesin kişisel tarihinin en küçük ayrıntılarına kadar tanındığı bu boğucu tanışıklıklar dünyasında o tam ve som bir yabancı olmuştu. syf:97

Anlaşmazlıkları çözmek konusunda takındığı tutum hep bu olmuştu zaten: Azimle inanırsan ortada mesele olmadığına, inancı gerçeğe dönüştürebilirsin. Syf:187

Ömer sustu. İnsanın derin düşüncelere kapıldığı anlarda sustuğu gibi değil. Beklenmedik bir itki karşısında, mesela yolda anında yanından geçen arabanın renkli camında kendi tükenmiş imgesini görüp kendi gerçeğiyle yüzleşmesi gibi hem irkiltici ama hem de tanıdık bir şey karşısında nasıl susulursa öyle susmuştu. Soru nasıl sorulursa sorulsun cevabın yanlış kalmaya mahkum olacağını fark etmesini sağlayan da benzer bir ürpertiydi. Liman ya da istikamet ne olursa olsun, Defne'nin "burada"sı Ömer'in "orada"sı olaca, kesişemeyeceklerdi. Syf:189-190 

Zira her çevirmen ister basit ister külliyatlı bir metni çeviriyor olsun, şöyle ya da böyle bir hırsızlığın suç ortağıdır. Tıpkı kervanlarla bir yerden bir yere taşınan kıymetli mallar gibi kelimeler de yolda yağmalanırlar, tepeden tırnağa karalara bürünmüş sinematografik haydutlar tarafından, yazar, şar, yayıncı ve özellikle çevirmen kılığına girmiş kültürlü şahışlar tarafından. Syf:209

Sevinç yedi gün sürer, hüzün bir ömür boyu. Syf:228

Kim gerçek yabancı; bir ülkede yaşayıp başka yere ait olduğunu bilen mi yoksa kendi ülkesinde bir yabancı hayatı sürüp ait olacak başka bir yeri de olmayan mı? Syf:384-385